
Avrupa Bakanlar Konseyi 77/31 Sayılı Kararı Bakımından Dinlenilme Hakkı
Giriş
Kamu hizmeti kamu gücü niteliğini haiz idare tarafından görülür. İdare kamu hizmeti görürken idari işlem veya eylemlerden faydalanır. Bu işlem ve eylemden yararlanan ilgili olduğu gibi aleyhte olarak etkilenen ilgili veya ilgililer de olacaktır. Aleyhe etkilenen ilgililerin idarenin bu işlem veya eylemine karşı kendisini ifade etmesi hukuk devleti ilkesinin en önemli özelliğidir. Bu özelliğin kaynağı ilgililerin yönetime katılmasındandır. İyi yönetim ilkeleri ile birlikte ilgililerin iyi yönetim isteme hakkı güçlenmiş ve geliştirilmiştir. İyi yönetim hakkı kapsamında çeşitli kararlar çıkarılmıştır. Bu kararlardan bir tanesi Avrupa Bakanlar Konseyinin 77/31 sayılı kararıdır. Bu kararda 5 tane hak ortaya konmuş ve iyi yönetim hakkı açıkça düzenlenmiştir. Bu haklardan ilki ve diğerleriyle sıkı ilişki içerisinde olan aynı zamanda makalemizin inceleme konusunu da oluşturan hak “Dinlenilme Hakkı”dır. Dinlenilme hakkı İdari Usul Yasası Taslağında yer almıştır. Dinlenilme hakkı kısaca kamu gücünün kullanılmasında bireye savunma hakkı, söz hakkı tanınmasıdır. Bu hak ilgililer bakımından usulü bir hak olup istisnai durumlar haricinde kullanılması gerekmektedir. İdare bu hakkın kullanılabilmesi için gerekli işlemleri yapması gerekmektedir. Bu makalede Dinlenilme Hakkını, kapsamını, şartlarını, kullanılma usulünü ve zamanını, hakkın istisnalarını ve hakkın ihlallerini Türk ve diğer ülke hukukunda yer alan düzenlemelerle birlikte incelemeye çalışacağız.
Anahtar Kelimeler: İdari usul, dinlenilme hakkı, iyi yönetim, ilgili, savunma hakkı, idari işlem, Avrupa Bakanlar Konseyi 77/31 Sayılı Kararı
Kamu gücünü kullanarak kamu hizmetini yürüten İdarenin bireylerin korunması gereken haklarına ve yararlarına negatif etki oluşturacak şekilde temas etmemesi mümkün değildir. Bu yüzden hukuk devleti ilkesi, idare tarafından kullanılan bu gücün nasıl ve ne şekilde kullanılacağını kurallarla belirlemeyi, aykırı kullanım halinde ise yaptırımlar uygulanmasını kabul etmektedir. İdarenin işlemlerini, önceden belirlenmiş, herkes tarafından bilinen belli kurallara bağlı kalarak yapması ve bu şekilde kamu hizmetini yürütmesi idarenin hukuka bağlılığını sağlayacak hukuki koruma yollarından bir tanesidir. İdarenin bu iradesinin hukuka uygun olarak doğması ve açıklanabilmesi için ve işlemden etkileneceklere katılım hakkı öngören kısaca idari işlemin yapılış süreci olarak nitelendirilen kavram İdari Usul’dür.
İdari Usul kuralları, somut ve kişiselleştirilmiş bir olaya “ maddi hukukun” uygulanma esası ve şartlarını gösteren kurallardır. Şekli hukuk kuralları daha çok yargısal hukuki korumaya ilişkin usulü düzenler. [1] İdari usul ise yürütme gücünün icrasıyla ilgilidir. Genel İdari Usul Kanunu Tasarısı’nın gerekçesinde idari usul bir hukuki koruma kurumu olarak değerlendirilerek tanımlanmıştır: “İdarî usul, idarenin kamu gücünü kullanarak bireylerin hak ve çıkarlarını etkilemeden önce, ilgililerin birtakım hak ve yetkilerle donatılarak, idare makamı önünde menfaatlerini korumalarına imkân sağlayan çağdaş bir müessesedir” (KGM, 2008).[2]
İdari usul, idarenin hem görevi olan kamu hizmetini etkili ve verimli bir şekilde yürütmesi hem de bireylerin hak ve özgürlüklerine saygılı davranmasını gerektirmektedir. Bu aynı zamanda idarenin bireylerin yasal olarak düzenlenmiş hak ve yetkilerini kullanmalarına imkân sağlamasını, yani iyi yönetim hakkını kullanmalarına hizmet etmektedir. Hem şekli hem maddi hukuk kurallarından oluşan idari usul, kişiler için idari işlemin yapılış sürecine katılımı amaçlayan bir takım haklar öngörmüştür. Bu haklara çevre, barış, gelişme hakkını da kapsayan 3. Kuşak haklar da dâhildir.
Demokrasinin daha iyi uygulanabilmesi ve sürdürülebilmesi için idarenin kamu hizmetinden yararlanan bireylerin haklarına sahip çıkması gerekmektedir. Bireylerin bu haklara sahip çıkmasıyla insan hakları daha önemli ve vazgeçilmez bir konuma gelmiştir. Bireyler, artık devlet tarafından yapılan bir idari işlemde kendisinin korunmasını ve kendisine bir takım haklarla güvence altına alınmasını istemekteydi. Bireyler insan onuruna yakışır bir muamele görmek, hukuk devletinde yaşadıklarını hissetmek istiyorlardı. Bu sebeple idarenin yapacağı işlemler önceden belirlenmiş usullere tabi tutulması gerekmekteydi. Kısacası İdareye bir takım yükümlülükler bireyler tarafından yükletilmişti. Halk dilinde bu anlayış “iyi yönetim” olarak yer edinmişti. İyi yönetim bireyin insan onuruna yakışır bir muameleye tabi tutulduğu, makul ve haklı her türlü beklentisinin gerçekleştiği, her zaman yanında hissettiği kendisine güven duyduğu şeffaf bir yönetimdir.[3]
İyi yönetim hakkı idarenin tarafsız ve adil bir şekilde ve makul bir sürede idari işlem tesis edilmesini talep etme, hakkında idari yaptırım kararı alınmadan önce dinlenilme, bilgi edinme, işlemin gerekçesinin işlem metninde gösterilmesi gibi hak ve özgürlükleri içermektedir. Bu ilkeler Avrupa Bakanlar Konseyinin 77/31 sayılı kararında geçen 5 temel ilkeyi oluşturmaktadır. Avrupa konseyi bakanlar kurulunun 77/31 sayılı kararında belirtilen 5 ilke ile iyi yönetim hakkı idareler tarafından sağlanması amacıyla getirilmiştir.
Bu makalede beş ilkeden ilki olan diğer ilkelerle sıkı bir ilişkisi bulunan Dinlenilme hakkını, kapsamını, Türk hukukundaki yerini ve diğer ülke mevzuatındaki düzenlemeleri incelemeye çalışacağım.
Dinlenilme Hakkı
Dinlenilme Hakkı idari işlemin yapılış sürecinde hem idari makamın bir işlem yapmak niyetinden haberdar olunması suretiyle “açıklık”, hem ilginin idari usulde yer almak suretiyle “katılım” ilkelerine hizmet etmek yanında, oluşacak işlemden “ikna” olması bakımından da çok önemli bir haktır.[1] Dinlenilme Hakkı, kamu gücünün kullanılmasında bireye savunma hakkı, söz hakkı tanınmasıdır.[2] Dinlenilme hakkı Türk İdari Usul Yasası taslağının 25. Maddesinde “dinlenilme hakkı, ilgililerin, bir idari işlemin yapılmasından önce, haklarını, özgürlüklerini ya da hukuki yararlarını savunmak üzere kendi tercihleri doğrultusunda yazılı veya idarece düzenlenecek görüşme toplantısında sözlü açıklama yapmalarını, tanık dinletebilmelerini, idareye her türlü bilgi ve belge sunmalarını, bilirkişi incelemesi yapılması isteğinde bulunmalarını kapsar” şeklinde düzenlenmiştir. Kısacası dinlenilme hakkı ilgilisi üzerinde sonuç doğuracak bir işlemin tamamlanmasından önce kişinin her türlü bilgi ve belgeyi sunabilmesine ve bu husustaki görüşlerini aktarabilmesine imkân tanıyan, bireye kendini ifade etme imkânı verilmesidir. İşlemlerin dayanağını, ilgili noktaları, idarenin takdirini etkileyecek hususları ifade etmek ve her durumda kendilerini savunma hakkı olarak da ifade edilebilir. Dinlenilme hakkının koruyucusu Hukuk Devlet ilkesidir. Dinlenilme hakkının pozitif etkisi sadece birey üzerinde değildir. Dinlenilme hakkının anlamlı bir şekilde uygulanması idare açısından da faydalıdır. Nitekim İdare işlemi tesis ederken yükümlü olduğu araştırma ve inceleme yapması dinlenilme hakkı ile kolaylaştırılmaktadır. Ayrıca dinlenilme hakkı idareye vakıaların açıklanmasında da kolaylık sağlamaktadır. İdare, işlemin muhatabının ileri sürdüğü hususları da göz önüne alarak gerekçesini ona göre şekillendirebilir; gözden kaçırdığı eksiklikler varsa işleme onları da ekleyebilir.
Dinlenilme hakkı idare tarafından göz önünde bulundurulması gerektiğini savunan Akılloğlu bu görüşünü şu şekilde ifade etmiştir:
“Haklarını, özgürlüklerini ya da yararlarını zedeler nitelikteki her idari işleme karşı ilgililerin, vakıalar ve deliller ileri sürme ve gerektiğinde ispat araçları sunma hakkı vardır. Bunlar idare tarafından göz önünde bulundurulmalıdır.[3]”
Dinlenilme hakkının mevzuatımızda düzenlenmesine gerek olup olmadığına ilişkin doktrinde fikir birliği bulunmamaktadır. Akıllıoğlu Anayasa Mahkemesinin bir kararından hareketle dinlenilme hakkının pozitif olarak düzenlenmesinin gerekmediğini savunmuştur. Kaynak gösterilen mahkeme kararındaki “Devletimiz Anayasanın 2.maddesinde ifade edildiği gibi, bir hukuk devletidir. Kanunlarımızın, anayasanın açık hükümlerinden önce hukukun bilinen ve uygar memleketlerde kabul edilen prensiplerine uygun olması gerekir.[4]” İfade sebebiyle bu görüşü savunmaktadır. Gerçekten de anayasamızdaki hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak dinlenilme hakkının varlığının kabul edilebilmesi için pozitif bir düzenlemeye ihtiyaç bulunmaması gerekmektedir. Ancak üzülerek belirtmek isterim ki, pozitif bir düzenlemeye ve bunun denetlenmesine açık bir şekilde ihtiyaç vardır. Çünkü Dinlenilme hakkı maalesef korunabilir haklar kapsamında değildir.
Nitekim idare tarafından yapılacak işlemlerde bireylere usuli hak olarak dinlenilme hakkı ve savunma hakkının tanındığını söylemek zor olacaktır. Yüksek mahkemelere konu olan olaylarda dinlenilme hakkının önemi vurgulanmış ve bu usule uyulmadan yapılan işlemler mahkeme tarafından usule aykırı görülmüştür. Yüksek Mahkeme tarafından verilen bu kararlar dinlenilme hakkının yaygınlaşabilmesi ve Hukuk Devleti olabilmemiz açısından büyük önem taşımaktadır. Bu hakkın kullandırılması birey ve idare arasında güvene dayalı bir ilişki kurulmasını sağlayacaktır[5].
Ülkemizde idari usul kanunu bulunmamaktadır. Bu konuda dönem dönem ciddi çalışmalar yapılmış olsa da hayata geçirilmemiştir. Oysaki Kara Avrupa Hukuk sistemini uygulayan ülkelere baktığımızda İdari Usul Yasasını göreceğiz. Yine konumuzla bağlantılı olarak İdari Usul Yasasının var olduğu bütün ülkelerde dinlenilme hakkının da düzenlenmiş olduğunu ifade edelim. Örneğin dinlenilme hakkı VwVfG &28’de “Katılanların haklarını etkileyen bir idari kararın alınmasından önce, katılana kararı etkileyecek tüm olaylar üzerindeki görüşlerini ifade etme fırsatı verilir[6]” şeklinde düzenlenmiştir.
Dinlenilme Hakkı, Anayasanın 129. Maddesi ve Devlet Memurları Kanununun 130. maddesinde disiplin cezaları bakımından öngörülen savunma hakkına benzer nitelik taşımaktadır. Buna benzer şekilde idare tarafından verilen idarî yaptırımlar için de dinlenilme ve savunma hakkının tanınması gerektiği düşünülmektedir[7]. Buradan hareketle cezai yaptırımlar dışında idari yaptırımlar bakımından da dinlenilme hakkının varlığını kabul etmek gerekir. Dinlenilme hakkının idari yaptırımlarda uygulanması kısmı aşağıda değinilecektir.
Dinlenilme hakkına genel olarak giriş yaptıktan sonra dinlenilme hakkının diğer ilkelerle sıkı ilişki içerisinde olduğuna dair şu tespiti paylaşmakta fayda vardır.
“İdari işleme ilişkin idarenin elinde bulunan bilgi ve belgelere ulaşılması da hayati önemlidir. Bu hak, dinlenilme hakkının etkin kullanımı bakımından da gereklidir.[8]”
Şartları
Dinlenilme hakkı genel kural olarak karara etki edebilecek önemli vakıalar için tanınmıştır. Bu sebepledir ki hangi idari işlem için gereklidir sorusuna cevap vermek zor olacaktır. İdari işlemlere etki edecek bu vakıaların tespiti mümkün olmadığı gibi tespiti kimin yapacağı da bilinmemektedir. İyi yönetim hakkını oluşturan 5 ilkeyi yayınlayan Avrupa Bakanlar Konseyi bu soruna cevap bulmaya çalışmıştır. Nitekim Konsey kararında önemli idari işlemler için “kişilerin haklarını, özgürlüklerini ya da yararlarını zedeler nitelikteki[1]” idari işlemler bakımından dinlenilme hakkının mutlaka bulunması gerektiğini ifade etmişlerdir. Ancak “Katılanın haklarına müdahale” niteliğindeki idari işlemden ne anlaşılması gerektiği tam belirtilmemiştir.
Doktrindeki bir görüşe göre haklara müdahale eden işlemlerden “yararlandırıcı olmayan işlem” veya istisnasız “bütün yükümlendirici işlemler” ve belli bir şeyden yararlanma talebini reddeden işlemler anlaşılmalıdır[2]. Doktrindeki mevcut aksi görüş ise dinlenilme hakkının var olabilmesi için ilgililerin hukuki durumlarına müdahale eden idari işlemlerin varlığını aramaktadır. VwVfG &28’in gerekçesinde dinlenilme hakkının, katılanların hukuki durumunu sınırlayan (bir statünün daha sınırlı statü ile değiştirilmesi) idari işlemler için söz konusu olduğu ifade edilmektedir[3]. Buradan çıkaracağımız sonuç ilgilinin lehine olan bir idari işlem halinde dinlenilme hakkının mutlak şekilde aranmayacağıdır. Buna karşılık ilgilinin aleyhine olan işlemlerde dinlenilme hakkı istisnalar hariç mutlaktır. Daha açık bir ifade ile ilgilisinin hukuki durumunda aleyhte değişiklik yaratan, ilgilisine yükümlülük getiren, ondan bir şeyi yapmasını veya yapmamasını talep eden ya da ilgilinin menfaatine dokunacak şekilde yararlandırıcı bir işlemin yapılması talebinin reddi niteliğindeki idari işlemler bu hakkın konusunu oluşturmaktadır. Doktrindeki bir başka görüş ise daha sınırlı bir şekilde dinlenilme hakkının varlığını kabul etmiştir. Bu görüşü savunanlara göre dinlenilme hakkının varlığı ancak ilgili bakımından “çok önemli vakıanın” varlığı halinde söz konusu olacaktır. Başka bir ifade ile ilgilinin hukuki durumuna müdahale eden çok önemli durumlar halinde dinlenilme hakkının var olduğunu savunmaktadır. Ancak bu görüş doktrinde eleştirilmektedir. Bu görüş ilgili bakımından çok önemli vakıanın ne olduğu, nasıl ve kim tarafından tespit edileceği soruları cevapsız olduğundan çok kabul görmemiştir. İdari işlemlerin türü bakımından Amerikan Hukuk’un bakış açısı da önem arz etmektedir. Amerika’da “Due Process” anlayışı benimsenmiştir. Due process kavramı, usulde adalete, objektifliğe referans oluşturur. Ülkenin hem usule ilişkin bir yönü, hem de bağımsız, maddi bir yönü bulunmaktadır. Usule ilişkin yönü, İngiliz hukukundaki usuli adaletle aynı alanı kapsar. Maddi yönü ise usuli adaletten daha dar ve daha spesifik bir anlama sahip olup; yaşam hakkı, özgürlük hakkı ve mülkiyet hakkına ilişkin faaliyetlerle sınırlandırmıştır. Özet olarak due process kavramının mantığı açıktır: Amerika’da hukuki veya idari bir işlemden dolayı kişinin temel hak ve özgürlüğü etkilenirse belirli usuller izlenmek zorundadır[4]. Bu usullerin izlenmesindeki amaç en doğru hedefe götürmesidir. Yani usulden beklenilen sonuç en doğru hedefe ulaşmak olacaktır. Amerika Hukukunda dinlenilme hakkı bakımından ikili ayrım bulunmaktadır.
Bunlardan biri olan Notice and Comment Önceden ilgililere duyurulması ve ilgili taraflara düşüncelerini açıklama (müzekkere) şansı tanınmasıdır. Genel bir düzenleme yetkisi ve ilgiliyi etkiliyorsa uygulanacak usulüdür.
APA şekle bağlı ve şekle bağlı olmayan idari işlemleri birbirinden ayırmıştır. APA, şekle bağlı ve şekle bağlı olmayan (formal-informal) idari işlemleri birbirinden ayırmıştır. Bu ayrım, izlenen usule bağlıdır. Şekle bağlı olmayan (informal) idari işlemde notice-and-comment usulü uygulanırken, şekle bağlı (formal) idari işlemde, işlemler Adjudicative usulü izlenerek yapılmaktadır. Notice-and-comment normal bir usuldür. İşlemin yasal dayanağında açık bir hüküm bulunması halinde ise Adjudicative izlenilecektir. idari işlemin dayanağı olan yasal düzenlemenin ışığında, idare, yetkisini kullanırken iki usulden hangisini izleyeceğine kendisi karar verir. Bunlardan hangisinin daha yararlı olduğu ise tartışmalı olmakla beraber, uygulamada notice-and-comment usulü daha yaygın olarak kullanılmaktadır[5].
Dinlenilme hakkının varlığı ile ilgili Almanya Federal Mahkemesinin kararı mevcuttur. Karardaki ilgili kısım şu şekildedir:
“İdari İşlemle katılanların o zamana kadar var olan hukuki durumlarında, aleyhlerine bir değişiklik oluyorsa, kendilerine bir yükümlülük yükleniyorsa ya da özellikle kendilerinden bir şeyin yapılması isteniyorsa söz konusu olur. Buna karşılık idari makamca önceden kendi lehlerine bir durumu garanti eden bir idari işlemin yapılmasından vazgeçilmesi dinlenilme hakkı açısından katılanın haklarına müdahale sayılamaz.[6]”
Bizler var olan bu görüşler arasında dinlenilme hakkını idari işlemin yapılmasına yönelik talebin reddini de kapsayacak şekilde yani 1. Görüşteki savunulan şekilde yorumlanması gerektiğini kabul ediyoruz. Ancak bu durumu kabul etmekle birlikte dinlenilme hakkının herkes için değil kişisel açıdan idari işlemden etkilenebilecek ilgililerle sınırlı olduğunu belirtmekte fayda vardır.
Kapsamı
Dinlenilme hakkının kapsamı kişi ve konu bakımdan kapsam olarak ikiye ayrılmaktadır. Dinlenilme hakkı yukarıda da ifade ettiğimiz üzere ilgilisi üzerinde sonuç doğuracak bir işlemin tamamlanmasından önce kişinin her türlü bilgi ve belgeyi sunabilmesine ve bu husustaki görüşlerini aktarabilmesine imkân tanıyan, bireye kendini ifade etme imkânı verilmesidir. İdare tarafından yapılan bir idari işlem için dinlenilme hakkının kullandırılabilmesi amacıyla işlemin konusu açıkça ilgiliye bildirilmelidir. İlgili hangi konu üzerinde idarenin işlem yapacağını bilmez ise, dinlenilme hakkının varlığı söz konusu olamaz. Dinlenilme hakkının Ay. M.129’ da ve DMK m.130 ‘da belirtilen savunma hakkıyla yakın bir ilişki içerisinde olduğunu belirtmiştik. Bu iki hüküm dinlenilme hakkının kapsamı bakımından da bizlere yol gösteren pozitif düzenleme olarak karşımıza çıkmaktadır. Yani memurlara karşı uygulanacak bir idari yaptırım olan disiplin cezalarında dinlenilme(savunma) hakkı söz konusudur. Bunun dışında savunma hakkı hakkının yasal olarak düzenlendiği kanun ve yönetmelikler de bulunmaktadır. Yükseköğretim Kanunu, Yükseköğrenim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliği, Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği bulunmaktadır. Ancak bu mevzuatlara baktığımızda dinlenilme hakkının genel olarak disiplin cezaları için düzenlendiğini ve sınırlı olarak devlet memurları, öğrenciler ve öğretim elemanları için düzenlendiğini görüyoruz. Buradan çıkaracağımız sonuç şu şekilde olacaktır. Mevzuat bakımından başka bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu sınırlı düzenlemeye rağmen doktrinde yaptırım niteliğinde idari işlem tesis edilirken işlemin ilgilisinin savunmasının alınması gerektiği kabul edilmiştir[1]. Vurgulamak gerekir ki, dinlenilme hakkı ağırlıklı olarak disiplin yaptırımında öngörülmüştür. Oysa dinlenilme hakkı ilgilinin hak, özgürlük ve hukuki durumunu etkileyen her türlü idari işlemin yapılması sırasında dikkate alınması gerekir.
Mevzuat kısmına giriş yaptığımız için dinlenilme hakkının idari usul yasası taslağında nasıl düzenlendiğini de incelemekte fayda vardır. Dinlenilme hakkı idari usul yasası taslağında 24,25 ve 26. Maddelerde düzenlenmiştir. İlgili maddeler şu şekildedir:
24. madde
(1) Dinlenilme hakkı, ilgililerin, bir idarî işlemin yapılmasından önce, haklarını, özgürlüklerini ya da hukukî yararlarını savunmak üzere kendi tercihleri doğrultusunda yazılı veya idarece düzenlenecek görüşme toplantısında sözlü açıklama yapmalarını, tanık dinletebilmelerini, idareye her türlü bilgi ve belge sunmalarını, bilirkişi incelemesi yapılması isteğinde bulunmalarını kapsar.
(2) İdare, idarî işlemden önce ilgililere dinlenilme hakkı tanıyıp tanımama konusunda takdir yetkisine sahiptir. Kamu düzeni ve kamu yararını, idarî işlemlerde ivedilik değerlendirmek suretiyle bu Kanundaki zorunluluklar dışında hangi tür idarî işlemlerde ilgililere dinlenilme hakkı tanınabileceği çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.
(3) Dinlenilme hakkı tanınan ilgililere, idarece, en az yedi gün önceden yazılı bildirimde bulunulur. Bu bildirimde, yapılmak istenilen işlemin konusu, maddî ve hukukî dayanakları, bu hakkı yazılı ya da sözlü olarak kullanabileceği, sözlü olarak kullanmak istiyorsa yapılacak görüşme toplantısının yeri, tarihi ve saati gösterilir.” hükmü yer almaktadır.
25. madde
(1) Görüşme toplantısı, idare tarafından belirlenecek yönetici tarafından, amaca uygun bir yerde yapılır.
(2) Yönetici, dinlenilme hakkının amacına uygun kullanılmasını sağlamakla yükümlüdür. Bu amaçla yönetici:
a) İlgililerin, varsa temsilci, tanık ve bilirkişilerin kimliklerini tespit eder.
b) İşlemin konusunu, maddî ve hukukî dayanaklarını ortaya koyar.
c) İlgilileri, varsa tanık ve bilirkişileri dinlemek, soru sormak, sunulacak delilleri almak ve bunlara yapılacak itirazları görüşmek için görüşme usulünü belirler ve toplantıyı yönetir.
(3) Görüşme toplantısında, kimlik tespitleri, sorular, cevaplar, tanık ve bilirkişi ifadeleri, sunulan deliller ve alınan kararlar tutanağa geçirilir. Tutanak, görüşmeye katılanlarca imzalanır. İstek hâlinde ilgililere tutanağın bir sureti verilir.
(4) Görüşme toplantılarında özel hayatın gizliliğini ihlâl edebilecek kişisel ve tıbbî bilgiler ile sınaî, ticarî ve malî sırların korunması sağlanır.” Hükmü yer almaktadır.
26. Madde
(1) Dinlenilme hakkının kullanılması ve görüşme toplantısının yapılması sırasında tanık dinlenilebilir, bilirkişiye başvurulabilir. İlgililer, tanık ve bilirkişi dinlenilmesi sırasında hazır bulunabilirler, konuyla ilgili soru sorabilirler. Bu amaçla idare, ilgililere, tanık ve bilirkişinin dinlenileceği görüşme toplantılarının yeri, tarihi ve saatini, en az yedi gün önceden yazılı olarak bildirir.
(2) İlgililerin dinletmek istedikleri tanıkların sayısı, gerekçe gösterilmek suretiyle idarece sınırlandırılabilir. İlgililerin bilirkişi incelemesi yapılması istekleri, idarece yerinde görülmesi hâlinde ve inceleme giderlerinin ilgililerce karşılanması şartıyla kabul edilir. Yapılacak bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenecek rapor, bağlayıcı olmayıp, idarece değerlendirmeye tâbi tutulur.
Aynı şekilde taslakta dinlenilme hakkının kullanılması için ilgiliye en az 7 günlük süre verilmesi gerektiği düzenlenmiştir. İdare tarafından sözlü bir dinleme yapılacak ise yer ilgiliye belirtilmelidir. Ayrıca ilgili isterse müvekkili ile birlikte katılabilir. Bu sebepledir ki İdare tarafından yapılan bir idari işlem için dinlenilme hakkının kullandırılabilmesi amacıyla işlemin konusu, yetkili makamı, maddi ve hukuki dayanakları ve sonuçlarını açıkça ilgiliye bildirilmelidir. Burada İngiltere hukukuna bakmakta fayda vardır. İngiltere hukukundaki düzenleme konunun anlaşılabilmesi bakımından güzel bir örnek olacaktır. İngiltere’de İdari Usul kanunlaştırılmamıştır. İngiltere’de İdari makamlar kendi usullerini kendileri belirler, ancak serbest değillerdir. İngiltere’deki bu usuller “Case Law” ile şekillenmiştir. İngiltere’de 1988’de Justice Raporu yayınlanmış ve 77/31 Sayılı karara atıf yapılmıştır. Belirtilen hakların mutlaka kanunda düzenlenmiş olmasının gerekli olmadığı bu raporda belirtilmiştir. Ancak bu hakların var olduğunun kabul edilebilmesi için duyurulması gerektiği ifade edilmiştir[2]. Dolayısıyla dinlenilme hakkı penceresinden baktığımızda eğer ki ilgiliye bu hakkı duyurulmaz ise hakkın varlığı bir anlam ifade etmeyecektir. Hak pozitif olarak düzenlenmemiş olsa bile kullanılması için gerekli işlemler idare tarafından yapılmalıdır. Hakkın sadece pozitif olarak düzenlenmesi de yetmeyecek, ilgililere bu hakkın varlığı hakkın kullanılmasını açıklayacak şekilde duyurulmalıdır.
Kişi bakımından dinlenilme hakkının memurlar ve kamu görevlileri için yasal olarak düzenlendiğini belirtmiştik. Ancak diğer ilgililer için düzenleme bulunmamaktadır veya çok sınırlıdır. Bu bakımdan ilgili oldukları kamu hizmeti bakımından düzenleme ve denetleme yetkisine sahip olan Bağımsız İdari Otoriteler önemli bir yere sahiptir. Bağımsız İdari Otoriterlerin vereceği idari yaptırım kararları bakımından dinlenilme hakkının önemi açıktır. Uygulamada da dinlenilme hakkının bu yaptırımlar için var olduğu kabul edilmiştir. İdari yaptırımlar bireylerin haklarını en çok etkileyecek idari işlemler arasındadır. Bu sebeple kabul ettiğimiz görüşe de uygun olarak bu işlem türünde dinlenilme hakkının varlığı mutlaktır. Çünkü; “İdarenin üstlenmiş olduğu görevleri etkili bir biçimde ve ivedilikle yerine getirebilmesi için bir takım yaptırımlar öngörülmüş ve idare de bu yaptırımları uygulama yetkisi ile donatılmıştır[3]”
İdari yaptırımlar İdarenin bir yargı kararına gerek olmaksızın yasaların açıkça verdiği yetkiye dayanarak İdare Hukukuna özgü yöntemlerle, doğrudan doğruya bir işlemi ile uyguladığı yaptırımlar şeklinde tanımlanmıştır. Yine anayasa mahkemesi idari yaptırımları şöyle tanımlamıştır.
“İdarenin bir yargı kararına gerek olmaksızın yasaların açıkça verdiği yetkiye dayanarak İdare Hukukuna özgü yöntemlerle, doğrudan doğruya bir işlemi ile uyguladığı yaptırımlarla, verdiği cezalara ‘idari yaptırım’ denir.[4]”
İdareye idari yaptırım yetkisinin Anayasanın 38. Maddesinden kaynaklandığını ifade eden AYM kararı bulunmaktadır. Mahkeme gerekçesinde “Anayasa’nın 38. maddesinin sekizinci fıkrasında, idareye kişi özgürlüklerinin kısıtlanması dışında, idari yaptırımları uygulama yetkisi dolaylı olarak tanınmakta(dır)[5]” ifadeleriyle 38. Maddenin idareye idari yaptırım uygulama yetkisinin verdiğini ifade etmiştir.
Bilindiği üzere idari yaptırımlar cezai yaptırımlardan ayrılmaktadır. İdari yaptırımlar ile cezai yaptırımlar arasında yetkili merci ve usul bakımından farklılıklar bulunmaktadır. Bu sebeple idari yaptırımların cezai yaptırım olmadığını savunan görüşler bulunmaktadır.
Bu görüşü savunanlardan Oğurlu görüşünü şu cümlelerle ifade etmiştir.
“İdari yaptırımlar cezai yaptırımlar arasında sayılamazlar. Öncelikle, idari yaptırımlar ile cezai yaptırımlar farklı organlar tarafından karar verilen müeyyidelerdir. Cezai yaptırımları yargı mercileri verirken, idari yaptırımlara karar verme yetkisi idareye aittir. Yine usul bakımından farklılıklar vardır. Ceza yaptırımları yargısal usullerle kararlaştırılırken, idari yaptırımların usulleri farklıdır. Bu yaptırımlar tür ve uygulayıcı makam açısından ceza yaptırımlarında farklı ve kendine özgü idare hukuku enstrümanları olarak karşımıza çıkmaktadır[6] “
İdari yaptırım öngören bazı kanunlar dinlenilme hakkını dikkate almamıştır. Örneğin, 4207 sayılı Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanunun 6. maddesinde sigara içme yasağının bulunduğu yerlerde bu zorunluluğa uymayanlara idari para cezası verileceğini hükme bağlamıştır. Ancak Kanunda ilgilinin dinlenilmesi gereği düzenlenmemiştir. Bu sebeple Avrupa İyi Yönetim Kodu’nda getirilen dinlenilme hakkı kişi hakları açısından önem arz etmektedir[7].
İdari yaptırımlar uygulamaya yetkili Bağımsız İdari Otoriterlere baktığımızda aklımıza en başta Rekabet Kurumu gelmektedir. Rekabet Kurumu 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun ile idari yaptırım uygulamaya yetkili bağımsız idari otoritelerden birisidir. İlgili kanunun 16 ve 17. Maddelerinde[8] [9] Rekabet Kurumuna ilgililere ceza kesme yaptırımı idari para ceza kesme yetkisi verilmiştir. Bağımsız İdari Otoriteler tarafından uygulanacak olan idari para cezalarına karşı ilgililerin savunma hakkı bulunmaktadır. Bu bakımdan da Danıştay’ın savunma hakkının alınması gerektiğine dair kararları[10] mevcut olduğunu ifade edelim. Buna göre bankacılık, telekomünikasyon, enerji gibi uzmanlık gerektiren alanlarda faaliyet gösteren idari otoriterlerce verilen ve regülatif idari cezalar olarak ifade edebilecek bu idari cezalar açısından, mevzuatlarında öngörülen özel idari usul kapsamında yer verilmese dahi, savunma hakkına riayet edilmesi içtihadi olarak kabul edilmektedir[11].
Ancak Danıştay kararlarında dinlenilme hakkına değinmekten kaçınmıştır. Bu durum ise eleştiriye açıktır. Zira Türk idare hukukuna model teşkil eden Fransız hukukunda da savunma hakkı kamu görevlilerine uygulanacak yaptırımlar açısından pozitif dayanağını bulmakla beraber, kamu görevlileri dışındakilere uygulanacak yaptırımlar için açık bir yasal düzenleme bulunmamaktadır. Ancak buna rağmen hukukun bir genel ilkesi olması sebebi ile pozitif bir düzenleme bulunmasa bile savunma hakkının tanınması gerektiği noktasında Fransız Danıştay’ı tarafından içtihat geliştirilmiştir[12].
Hakkın Kullanma Usulü ve Zamanı
Dinlenilme hakkının ilgilisi tarafından kullanılabilmesi için ilgiliye makul bir süre verilmesi gerekmektedir. Makul bir süre verilmeksizin dinlenilme hakkı kapsamında ilgiliyi dinlemek dinlenilme hakkının var olmadığını göstermektedir. İdari Usul Yasası taslağında bu durum düzenlenmiştir. Tasarıda “Dinlenilme hakkı tanınan ilgililere, idarece, en az yedi gün önceden yazılı bildirimde bulunulup yapılmak istenilen işlemin konusu, maddî ve hukukî dayanakları, bu hakkı yazılı ya da sözlü olarak kullanabileceği, sözlü olarak kullanmak istiyorsa yapılacak görüşme toplantısının yeri, tarihi ve saati açıklanır.” İfadesi yer almaktadır. Düzenleme Anayasa m.129 ile benzerlikler taşımaktadır. İdare tarafından tanınacak 7 günlük süre alt sınır olup idare tarafından uzatılması mümkündür. Süre tayini konusunda idarenin takdir yetkisi bulunmaktadır. İdare süreyi tayin ederken somut olayın şartlarını göz önünde bulundurmalı ve gerekçelendirmelidir.
Dinlenilme hakkı tasarıda da bahsedildiği üzere yazılı veya sözlü olarak kullanılabilir. Doktrinde bu konuda fikir birliği bulunmamaktadır. Bir görüşe göre ilgililerin yazılı olarak beyanda bulunmaları gerekmektedir. Diğer bir görüş ise dinlenilme hakkının hakkın adında da yer aldığı gibi “dinlenilerek” yani sözlü bir şekilde kullanılması gerektiğini savunmaktadır.[1]
Hakkın kullanılma zamanı ise doğal olarak işlem tesis edilmeden öncedir. Ancak aşağıda istisnai durumda bahsedeceğimiz “kamu yararı hemen uygulanması gereken durum” söz konusu ise dinlenilme hakkının kullanımı işlemin tesisinden sonraya ertelenebileceği gibi hiç kullandırılmayabilir. Özellikle disiplin cezaları bakımından pozitif düzenlemeye konu olmuş dinlenilme hakkı disiplin cezaları için savunma adı altında disiplin cezası ile ilgili karar verilmeden kullandırılır.
İstisnaları
Dinlenilme hakkının varlığı genel kuraldır, ancak istisnalar da bulunmaktadır. Dinlenilme hakkının kullanılabilmesinin olmadığı durumlar istisna teşkil edecek niteliktedir. Somut olay şartları halinde dinlenilme hakkı kullanılamaz. Aynı şekilde dinlenilme hakkının kullanılması idari makamın görevinin yerine getirmesini engelleyecek ise dinlenilme hakkı kullanılmaz. Bahsettiğimiz bu durumlar istisnai nitelikte olduğu için dar yorumlanmalıdır.
Bu istisnaların varlığı ve uygulanması konusunda yani dinlenilme hakkının uygulanıp uygulanmayacağına karar verecek kurum idaredir. İdarenin dinlenilme hakkının kullandırıp kullandırmaması bir kararla ortaya çıkacaktır. İdare bu kararı verirken takdir yetkisi kullanabilir. Dolayısıyla bağlı bir yetki söz konusu olmayıp idarenin takdirine bırakılmıştır. Ancak idare takdir yetkisine dayanarak dinlenilme hakkını kısıtlarsa bunu gerekçeli bir şekilde ilgilisine ifade etmelidir. Bir başka istisnai durum ise ilgililer idari işlemin yapılış sürecinde işlem dosyasını incelemişlerse söz konusudur. İlgili araştırma-soruşturma ve delil tespiti aşamalarına katılmışsa, idari faaliyetin maddi esasları ile ilgili bilgi sahibi olmuşsa ayrıca özel olarak dinlenilmesine gerek yoktur[1].
Bir başka istisnai durum ise İlgilinin ileri sürdüğü ifadeler onun aleyhine olacak şekilde kullanılıyorsa “usul ekonomisi” gereği ilginin ifade ettiği vakıalar gerçekleşmiş kabul edilir ve dinlenilme hakkı kullanılmaz. Yine aynı şekilde genel karar veya idari işlemin yürütülmesi tehlikeye giriyorsa dinlenilme hakkı kullandırılmayabilir. Alman İdari Usul Yasasında istisnai durumlar açıkça belirtilmiştir. VwVfG &28/2’ye göre şu hallerde dinlenilme hakkına istisna getirilebilir.
1-Bir tehlike ya da kamu yararı derhal bir kararın alınmasını gerekli kılıyorsa
2-Katılanın dinlenmesi meselenin karara bağlanması için öngörülen zaman sınırını aşma tehlikesi yaratıyorsa
3-Katılanın başvurusunda ya da bildiriminde iddia ettiği gerçekler, onun aleyhine farklıysa
4-Yetkili makam genel karar almak ya da kapsamlı bir işlem yapmak veya otomatik araç vasıtasıyla benzer bir idari karar almak istiyorsa
5-Dinlenilme hakkı işlemin yürütülmesini engelleyecekse
Dinlenilme hakkı kullandırılmayacak şekilde istisnai olarak düzenlenmiştir.
Hakkın İhlali
Dinlenilme hakkının ihlal edilmiş olması, yani işlemin dinlenilme hakkı tanınmadan ya da eksik tanınmak suretiyle yapılmış olması bir “usul-şekil” sakatlığıdır[1]. Gerektiği halde savunma hakkı şartına uyulmaması, yapılmış olan idari işlemin sonucunu etkilememiş bile olsa, işlemi usul bakımından sakatlar ve işlemin iptal edilmesi sonucunu doğurur. Çünkü savunma hakkı, idare karşısında idare edilenleri korumak amacıyla öngörülmüş bir hak olduğuna göre başlı başına bir asli usul şartıdır[2]. Bu eksikliğin sonradan tamamlanması ülkeler arasında çeşitli şekillerde düzenlenmiştir. Örneğin Almanya’da böyle bir eksikliğin sonradan tamamlanması sınırlı durumlar için kabul edilmiştir. İşlemin iptalinin davası açılıncaya kadar ilginin dinlenebileceği kabul edilmiştir. Türk hukukunda ise fikir ve uygulama birliği bulunmamaktadır. Dinlenilme hakkının çoğunlukla disiplin cezalarında karşımızı çıktığını yineleyerek bu yönde verilmiş kararlara baktığımızda süreye uyulmaksızın kullanılmış olması halinde dinlenilme hakkının kullanılmış olduğunu kabul eden, usulüne uygun çağrı yapılmadığı halde dinlenilen ilgilinin dinlenilme hakkının kullanılmadığını kabul eden[3], savunmanın yazılı olarak alınması gerektiği halde sözlü olarak alınmasına dayanarak verilen kararı iptal eden[4] kararlar Danıştay tarafından verilmiştir. Bu bakımdan baktığımızda ihlal ile Türk ve Alman hukukun farklı şekilde düzenlendiğini tespit etmiş olmaktayız.
Memura disiplin cezası verilmesinden evvel savunma alınması konusunda titiz davranan Danıştay’ın, hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak, diğer bireyler hakkında tesis edilecek idari yaptırım kararlarından önce de, ilgilinin dinlenilmesi yönünde içtihat geliştirmesi konusunda bir beklenti bulunmaktadır.[5]
Sonuç
İyi yönetim hakkı ile birlikte ilgilinin idarenin yapmış olduğu işlemlere katılma hakkı öngörülmüştür. Katılma hakkı ilgilinin idarenin yapmış olduğu işlemlere karşı kendisini ifade etme, bilgi ve belgeleri sunma şeklinde kullanılır. Aslında bu hak aynı zamanda hukuk devleti ilkesinin getirdiği haklardan da bir tanesidir. İdarenin işlem ve eyleminden yararlanan ilgili olduğu gibi aleyhte olarak etkilenen ilgili veya ilgililer de olacaktır. Bu özelliğin kaynağı ilgililerin yönetime katılmasındandır. İyi yönetim ilkeleri ile birlikte ilgililerin iyi yönetim isteme hakkı güçlenmiş ve geliştirilmiştir. İyi yönetim hakkının geliştirilmesi için çeşitli kararlar çıkarılmış olup bu kararlardan bir tanesi Avrupa Bakanlar Konseyinin 77/31 sayılı kararıdır. Bu kararda 5 tane hak ortaya konmuş ve iyi yönetim hakkı açıkça düzenlenmiştir. Bu haklardan ilki ve diğerleriyle sıkı ilişki içerisinde olan aynı zamanda makalemizin incelemeye çalıştığımız “Dinlenilme Hakkı”dır. Dinlenilme hakkı İdari Usul Yasası Taslağında yer almıştır. Dinlenilme hakkı kısaca kamu gücünün kullanılmasında bireye savunma hakkı, söz hakkı tanınmasıdır. Bu hak ilgililer bakımından usulü bir hak olup istisnai durumlar haricinde kullanılması gerekmektedir. İdare bu hakkın kullanılabilmesi için gerekli işlemleri yapması gerekmektedir.
Son olarak ilgililerin idarenin yapmış olduğu işleme karşı katılması ilgilinin lehine olduğu gibi idarenin de lehine olacaktır. Ancak hukuk devleti ilkesi gereği ilgilinin lehine olması maksadıyla dinlenilme hakkına öncelik verilmesi gerekmektedir. Bu durum zaten hakkın adına da ters düşecektir. Çünkü bu hak idarenin dinleme hakkı olarak düzenlenmemiş olup, dinlenilme hakkı olarak düzenlenmiştir.
Stj. Av. Ali Haydar GÖKSEL
[1] Akyılmaz, Bahtiyar age s.148
[2] Gözler, Kemal Kaplan , Gürsel İdare Hukuku Dersleri Ekin Yayıncılık, 2021 Haziran, s.311
[3] Danıştay İDDGK 89/156 E. 89/401 K. 27.10.1989 T.
[4] Danıştay 8. Dairesi 85/25 E. 86/487 K. 06.11.1986 T.
[5] Ulusoy, Ali D. (2013), İdari Yaptırımlar, 1. Baskı, İstanbul, On İki Levha Yayıncılık, s.52-53
[1] Akyılmaz, Bahtiyar age s.146
[1] Özkan, Gürsel (1998), ‘İdarî Usul Kanununda Düzenlenmesi Gereken Genel İdari Usul İlkeleri’, T.C. Başbakanlık İdari Usul Kanunu Hazırlığı Uluslararası Sempozyumu Bildiriler, 17-18 Ocak 1998, Ankara, T.C. Başbakanlık Basımevi
[1] Buğdaycı Çebi, Melik Özge İdari Usul Ve Dinlenilme Hakkı, s.37
[2] Akyılmaz, Bahtiyar Sezginer, Murat İngiltere VE ABD’NDE İdari USULE İlişkin KISA Notlar s.41-42-43
[3] Sancı, Volkan age, s.75
[4] Sancı, Volkan age, s.76, AYM Karar Tarihi 1997
[5] Sancı, Volkan age, s.76, AYM Karar Tarihi 1997
[6] Oğurlu, Y. (1999). İdari Yaptırımlara Genel Bir Bakış ve İdari Yaptırım-Ceza Yaptırımı Ayrımı. A.Ü. Erzincan Hukuk Fakültesi Dergisi, 3(1), 143-194 “ Sancı, Volkan age, s.76,
[7] Sancı, Volkan age, s.77
[8] İlgili madde uzun olmasına rağmen bir kez makalemizde belirtmekte fayda vardır. Yapılan bu çalışmanın hangi dönem ve hangi kanun uygulanırken anlaşılabilmesi bakımından gelecekteki okuyucularımıza kolaylık göstermesini temenni ediyoruz.
[9] İdarî Para Cezası
Madde 16 – (Değişik madde: 23.01.2008-5728/472. Md)9 Kurul, teşebbüs niteliğindeki gerçek ve tüzel kişiler ile teşebbüs birlikleri veya bu birliklerin üyelerine;
a) Muafiyet ve menfi tespit başvuruları ile birleşme ve devralmalar için izin başvurularında yanlış ya da yanıltıcı bilgi veya belge verilmesi,
b) İzne tabi birleşme ve devralmaların Kurul izni olmaksızın gerçekleştirilmesi,
c) Kanunun 14 ve 15 inci maddelerinin uygulanmasında eksik, yanlış ya da yanıltıcı bilgi veya belge verilmesi ya da bilgi veya belgenin belirlenen süre içinde ya da hiç verilmemesi,
d) Yerinde incelemenin engellenmesi ya da zorlaştırılması,
hallerinden (a), (b) ve (c) bentlerinde belirtilenler için teşebbüsler ile teşebbüs birlikleri veya bu birliklerin üyelerinin karardan bir önceki mali yıl sonunda oluşan veya bunun hesaplanması mümkün olmazsa karar tarihine en yakın mali yıl sonunda oluşan ve Kurul tarafından saptanacak olan yıllık gayri safi gelirlerinin binde biri oranında, (d) bendinde belirtilenler için ise aynı şekilde saptanacak olan gayri safi gelirlerinin binde beşi oranında idarî para cezası verir. Ancak bu esasa göre belirlenecek ceza on bin Türk Lirasından az olamaz. Bu fıkranın (b) bendine göre idarî para cezası birleşme işlemlerinde tarafların her birine, devralma işlemlerinde ise sadece devralana verilir.
Yerinde incelemenin mahkeme kararı ile gerçekleştirilmesi, yerinde incelemenin engellenmesi ve zorlaştırılmasına ilişkin olarak bu Kanunda öngörülen idarî para cezasının uygulanmasını engellemez.
Bu Kanunun 4, 6 ve 7 nci maddelerinde yasaklanmış davranışlarda bulunanlara, ceza verilecek teşebbüs ile teşebbüs birlikleri veya bu birliklerin üyelerinin nihai karardan bir önceki mali yıl sonunda oluşan veya bunun hesaplanması mümkün olmazsa nihai karar tarihine en yakın mali yıl sonunda oluşan ve Kurul tarafından saptanacak olan yıllık gayri safi gelirlerinin yüzde onuna kadar idarî para cezası verilir.
Teşebbüs veya teşebbüs birliklerine üçüncü fıkrada belirtilen idarî para cezaları verilmesi halinde, ihlalde belirleyici etkisi saptanan teşebbüs veya teşebbüs birliği yöneticilerine ya da çalışanlarına teşebbüs veya teşebbüs birliğine verilen cezanın yüzde beşine kadar idarî para cezası verilir.
Kurul, üçüncü fıkraya göre idarî para cezasına karar verirken, 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 17 nci maddesinin ikinci fıkrası bağlamında, ihlalin tekerrürü, süresi, teşebbüs veya teşebbüs birliklerinin piyasadaki gücü, ihlalin gerçekleşmesindeki belirleyici etkisi, verilen taahhütlere uyup uymaması, incelemeye yardımcı olup olmaması, gerçekleşen veya gerçekleşmesi muhtemel zararın ağırlığı gibi hususları dikkate alır.
Kanuna aykırılığın ortaya çıkarılması amacıyla Kurumla aktif işbirliği yapan teşebbüs ya da teşebbüs birlikleri veya bunların yöneticileri ve çalışanlarına, işbirliğinin niteliği, etkinliği ve zamanlaması dikkate alınarak ve gerekçesi açık bir şekilde gösterilmek suretiyle üçüncü ve dördüncü fıkralarda belirtilen cezalar verilmeyebilir veya bu fıkralara göre verilecek cezalarda indirim yapılabilir.
Bu maddeye göre verilecek idarî para cezalarının tespitinde dikkate alınan hususlar, işbirliği halinde para cezasından bağışıklık veya indirim şartları, işbirliğine ilişkin usul ve esaslar Kurulca çıkarılacak yönetmeliklerle belirlenir.
Nispi İdarî Para Cezası
Madde 17- (Değişik madde: 23.01.2008-5728/473. Md)10 Kurul, teşebbüs ve teşebbüs birliklerine, 16 ncı maddenin birinci fıkrasında belirtilen cezalar saklı kalmak kaydıyla,
a) Nihai karar veya geçici tedbir kararı ile getirilen yükümlülüklere ya da verilen taahhütlere uyulmaması,
b) Yerinde incelemenin engellenmesi ya da zorlaştırılması,
c) Kanunun 14 ve 15 inci maddelerinin uygulanmasında, istenen bilgi veya belgenin belirlenen süre içinde verilmemesi,
durumunda her gün için, ilgili teşebbüsler ile teşebbüs birlikleri ve/veya bu birliklerin üyelerinin karardan bir önceki mali yıl sonunda oluşan, bunun hesaplanması mümkün olmazsa karar tarihine en yakın mali yıl sonunda oluşan ve Kurul tarafından saptanacak olan yıllık gayri safi gelirlerinin on binde beşi oranında idarî para cezası verir.
Birinci fıkranın (a) ve (c) bentlerine göre idarî para cezaları, bu bentlerde belirtilen kararlardaki yükümlülüklere uyulması için belirlenen sürenin dolmasından itibaren verilebilir. (a) bendindeki fiile ilişkin idarî para cezası, yükümlülük getirilen kararda herhangi bir süre belirlenmemiş ise, bu kararın tebliğini takip eden günden itibaren verilebilir. (b) bendindeki fiillere ilişkin idarî para cezası ise, fiilin gerçekleştiği günü takip eden günden itibaren verilebilir.
[10] Danıştay Onuncu Dairesi, E:2001/2814, K:2002/3262, T:25.09.2002. , Danıştay Onüçüncü Dairesi, E:2009/5890, K:2013/847, T:26.03.2013
[11] Buğdaycı Çebi, Melik Özge İdari Usul Ve Dinlenilme Hakkı, s.39
[12] Buğdaycı Çebi, Melik Özge İdari Usul Ve Dinlenilme Hakkı, s.40
[1] Akyılmaz, Bahtiyar age s.144
[2] Akyılmaz, Bahtiyar age s.144
[3] Akyılmaz, Bahtiyar age s.144
[4] Akyılmaz, Bahtiyar Sezginer, Murat İngiltere VE ABD’NDE İdari USULE İlişkin KISA Notlar s.46
[5] Akyılmaz, Bahtiyar Sezginer, Murat İngiltere VE ABD’NDE İdari USULE İlişkin KISA Notlar s.47
[6] Akyılmaz, Bahtiyar age s.144
[1] Akyılmaz, Bahtiyar İdari İşlemin Yapılış Usulü s.140
[2] Ünlüçay, Mehmet Rıza
[3] Akıllıoğlu, Tekin Yönetim Önünde Savunma Hakları, T.VE ORTA DOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ, s.195
[4] AYM E. 63/166 K. 64/76 22.12.1964 T. AyMKD, Sy2 s.291 yollamasıyla Akyılmaz, Bahtiyar İdari İşlemin Yapılış Usulü s.141
[5] Sancı, Volkan age, s.66
[6] Akyılmaz, Bahtiyar age s.143
[7] Sancı, Volkan age, s.75
[8] Sezginer, Murat İdari Usul Tebliği s.50
[1] Akyılmaz, Bahtiyar İdari İşlemin Yapılış Usulü s.65
[2] Sancı, Volkan iyi yönetim hakkı ve bu kapsamda dinlenilme hakkı, karabük üniversitesi
sosyal bilimler enstitüsü kamu yönetimi ABD, Yüksek Lisans tezi 2012,s.49
[3] Akyılmaz, Bahtiyar İyi Yönetim ve Avrupa İyi Yönetim Yasası, s.2